Zorunlu Zorunsuzluk

İşim, paydaşlarımla yüzyüze görüşmeyi gerektiren bir iş. Dolayısı ile son üç haftadır yapacak hiçbir şeyim yok. Bu garip bir his. Anlatmama izin verin.

Ben sonuç odaklı bir evde büyüdüm. “Competitive”, yani rekabetçi okullarda okudum, iş hayatımda hırslı biriyim.

Ama son üç haftadır, sanırım üç yaşımdan beri ilk defa sabahları bir şey yapmamak üzere yataktan kalkıyorum. Haftanın hangi günü karıştırdım ilk hafta, son hafta ise hangi yıldayız, emin olamadım.

Haftaiçi gibi değil günler, calışmak zorunda değilim. Haftasonu değil, sosyalleşmek zorunda değilim. Tatilde değilim sabahlara kadar eğlenmek zorunda olduğum.

Bütün bunların sonucu olarak müthiş bir dinlenmişlik duygusu var içimde, bana kızacaksınız.

Bu kriz temelde üç şey öğretti bana:

1. İnsanlığın çok övündüğü “medeniyet” altı çok boş bir yanılsama. Bilmem kaç mikron çapında, yağ tabakası ile kaplı bir protein molekülü insanlığın geleceğini tehdit edebiliyor.

2. Bu kriz önümüzdeki dönemde çok temel kavramların ve ezberlerin tartışmaya açılmasına yol açacak. Devletin ne büyüklükte ve etkinlikte olması gerektiği, calışma formatı (uzaktan çalışma), sağlık altyapısı, aşırı özelleştirme, sosyal güvenlik, çevre ve toplumsal bilinç hemen akla gelenler.

3. En önemlisi de bu krizin “normal” günlerin kıymetini bize anlatma potansiyelini barındırması. Hiçbirimiz krizden sonraki günlerimizden şikayet edemeyeceğiz, en azından bir süre.